"Hz. Peygamber'in (s.a.a.) diliyle Hz. Ali (a.s.):
"Ali dinin direği dir."
"Eğer yer ve Gökler bir kefeye konulsa ve Ali nin imanıda başka bir kefeye;hiç şüphesiz Ali nin imanı ağır basar."
"Ya Ali,Yüce Allah'ı benden ve senden başkası (Hakkıyla)tanımamıştır.Ve Seni Allah ve Benden Başkası (hakkıyla)Tanımamıştır.
"Bilinizki,kim Ali yi tanır ve Onu severse,Allah Ölüm meleğini peygamberlere gönderdiği gibi ona gönderir;Münker nekirin korkularını ondan uzaklaştırır.Mezarını nurlandırır.Ve onu yetmiş yıllık mesafe kadar genişletir.Kıyamet günü onun yüzünü Ak eder."
"Kim Peygamberi sevdiğini zanneder ama Vasiyi sevmezse hiç şüphesiz yalan söylemiştir."
İmam Ali den gelen rivayete göre Resulullah şöyle buyurdu:
"Ben Yüce Allah tan duydumki,şöyle buyurdu:'Ali bin Ebi Talip,Benim Kullarım üzerindeki hüccetim,Beldelerimdeki nurum,ilmimin eminidir.O'nu tanıyanı Cehenneme sokmayacağım.Bana isyan etse(bazı günahları işlese)dahi! Ve onu inkar edeni Cennete sokmayacağım;Bana (bazı konularda) itaat etse bile..."
"Ey Ali,sen olmasaydınBenden sonra mü'minler tanınmazdı."
"Ali nin hizbi,Allahın hizbidir.O'nun düşmanlarının hizbi ise şeytanın hizbidir."
Ümmetimden bazı guruplar,Senin hakkında hırıstiyanların Mesih İsa Bin Meryem hakkında dediklerini demeselerdi,Senin hakkında öyle bir söz söylerdimki,yanından geçtiğin her topluluk,ayaklarıın altındaki toprağı ve abdest suyunun fazlalığını şifa için alırlardı.Ancak senin (faziletinde) şu kadarı yeterlidirki,Sen Bendensin Bende Senden...Sen benden miras alırsın,Bende Senden;Sen Bana göre Harun un Musa ya olan nisbetini taşıyorsun.Ancak sen Peygamber değilsin.Sen benim borcumu ödersin.Ve benim sünnetim üzere şavaşırsın.Hiç Şüphesiz sen,Yarın(mahşer gününde)Kevser havzımın başında Benim halifem olacaksın"
"Sen benim ilmimin kapısısın.Senin evlatların Benim evlatlarımdır.Senin etin benim etimdir.Senin kanın benim kanımdır."
-"Ey Ali Ben ilim şehriyim ve Sen O'nun kapısısın.Şehre ancak kapılarından gelinir.Beni sevdiğini sanıp da,Sana buğz eden kimse yalancıdır.Zira Hiç şüphesiz sen bendensin,Bende senden.Senin etin benim etimdir.Senin kanın benim kanımdır.Ve Senin ruhun benim ruhumdandır."
"Hikmet on parçaya bölünmştür.Dokuz bölümü Aliye,bir parçası (diğer) insanlar a verilmiştir".
"Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık".
"Adem (a.s.)yaratılmadan 14 bin yıl evvel Ben ve Ali,Allah ın huzurunda bir nur idik.Yüce Allah Ademi yarattığında o nuru ikiye böldü.Onun bir parçası ben diğer parçası Ali dir."
"Ben Güneş gibiyim...Ali ay ve Ehli beyt im Yıldızlar gibi! Onlardan hangisine uyarsanız hidayet bulursunuz."
"Ali benim hüznümü ve kederimi gideren kimsedir"
"Ali temiz imamların babası dır."
"Ali Benimle ölüm anında en son konuşacak kimsedir."
"Ali Benim ilmimin kapısı ve gönderilgiğim şeyleri Benden sonra ümmetime açıklayacak kimsedir.O'na muhabbet beslemek iman,O'na düşmanlık ise nifaktır.O'na bakmak merhamet ve O'nun sevgisi ibadettir."
Hz. Peygamber (s.a.a.):
"Hiç şüphesiz Allah (c.c.)kardeşim Ali B.Ebi talib için sayılamayacak kadar fazilet karar kılmıştır.Kim O'nun faziletlerinden bir tanesini;O'nu ikrar ettiği halde zikrederse,Allah onun yakın ve uzak geçmişteki günahlarını bağışlar.Kim Ali b.Ebi Talib in faziletlerinden birini yazarsa o yazı,yok olmadığı sürece melekler onun için mağfiret dilerler.Ve kim O'nun faziletlerinden birini dinlerse;Allah onun kulağıyla işlediği günahlarını bağışlar.Ve Kim O'nun faziletlerinden yazıldığı bir kağıda bakarsa,Allah onun gözüyle işlediği günahları nı bağışlar."
Resulullah şöyle devam etti;"Ali b.Ebi Talibe bakmak ibadettir:Hiç bir kulun imanı,O'nun velayetini kabul etmeden düşmanlarından teberra etmeden kabul olunmaz."
IMAM ALI (a.s.) şöyle buyurmaktadır;
"Hamd ALLAH'a ki, övenler, onu layıkıyla övemezler; nimetlerini sayıp dökenler, onları sayıp bitiremezler; çalışıp çabalayanlar, hakkını ödeyemezler. Öyle bir mabuddur ki, yüce himmetler, O'na ulaşamaz; derin düşünceler, O'nun zatının künhüne eremez. O'nun sıfatının belirlenmiş bir sınırı, var olmuş bir niteliği, sayılı bir vakti ve sonu gelen bir zamanı yoktur... Allah'ı nitelemeye kalkışan, O'nu başkasına eşit kılmış olur. Başkasına eşit kılan, O'nu ikilemiş olur. ikileyen, O'nu bölmüş olur. Bölen, O'nu tanımamıştır. Tanımayan, O'na işaret eder; işaret eden, O'nu sınırlar. Sınırlayan, O'nu sayıya sokar. "O nerededir?" diyen, O'nu bir şeyin içine koymuş olur. "O neyin üzerindedir?" diyen, O'nun bulunmadığı yerler farzeder. Vardır, yaratılmaksızın. Mevcuttur, yokluk tan var olmaksızın. Her şeyle birliktedir, içiçe değildir. Her şeyden gayrıdır, ayrı değildir. işler yapar; hareke- te, alete muhtaç olmadan. Görendir, yarattıklarından görülen yokken.
"Nehc'ül-Belağa, 1. Hutbe.
-------------------------
Resulullah buyuruyor ki: "Ey Ali, senin bana nazaran makamın, Hz. Harunun Hz. Musa'ya nazaran makamı gibidir ancak benden sonra Nebi/Resul gelmeyecektir"
Buhari c. 2. s. 305 - Muslim c. 2. s. 360
-------------------------
"Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s) hakkında Hz. Peygamber (s.a.a.) buyurdular ki: "Ya Ali, senin yüzünden iki kavim, (iki taife) helak olur. Birincisi; senin hakkında guluv edip seni ilahIaştıran; ikinci sana düşmanlık yapıp hakkaniyetini gizleyenler. "
-----------------------------
"Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırır; çünkü onlar, ancak zanna kapılırlar ve onlar, ancak yalan söylerler."
ENAM SURESI 116.ayet
o gun birtakim yuzler parlar ve birtakim yuzler kararir , ve o gun bircogunun amelleri bosa cikarilir ,o gun MUHAMMED MUSTAFA (saa) IN NUBUVVETINE VE IMAM ALI (as) IN VELAYETINE INANANLARIN KURTULUSA ERDIGI GUNDUR
PEKİ BEN ALEVİYİM DİYENLER NE YAPİYOR ALEVİLİGİ YAŞAMADİGİ İÇİN KARŞİ CİKTİGİ İCİN YÜZLERİ KARARACAKDİR
Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih şöyle buyurmuştur: "Allah'a tevekkül etmek isteyen benim Ehlibeytimi sevsin...
hikmet isteyen benim Ehlibeytimi sevsin... Vallahi onları seven herkes dünya ve ahirette kar etmiş olur."
- Maktel-ul Hüseyin -Harezmî-, c.1, s.59, Kum-Mektebet-ul Mufid; Miet-u Menakıb, s.106; Feraid-us Simtayn, c.2, s.294/551; Yenabi-ul Mevedde, c.2, s.969; Cami-ul Ahbar, s.62/77.
O gerçek mi? diye senden haber sorarlar. De ki: Rabbime and olsunı ki o, muhakkak gerçektir...." Yunus Suresi 53
Hafız Hakim Haskani'nin rivayetine göre: Mekke ehli Ya Muhammed, Ali'nin imameti hakkında söylediklerin gerçek mi?
Dediler. Hz. Resulullah buyurdu: "Rabbime andolsun ki, Ali hakkında söylediklerim doğrudur.
"Sevahid-ul Tenzil c. 1 s.26
La ilaheillallah Muhammeden Resullullah Aliyyen Veliyullah !
İmam Mehdi A.S. Tekbir getirip Allah c.c onu ihya ettiği vakit , Semadan 12 bin atlı melek inerki hepsinin adı Hüseyin hepsininde elinde zülfükar var. Allah Allah Allah... Yeter artık gel İmam Mehdi A.s. durdur şu küffarı
Ya Allah , Ya Muhammed ,Ya Ali ,Ya Hasen , Ya Hüseyn ,Ya Mehdi
Resulullah (saa) ºöyle buyurdu: “Yeryüzünün doğusundan batısına, denizinden karasına hiçbir ölü yoktur ki, Münker ve Nekir ona İmam Ali’nin velayetinden ve hilafetinden sormasın. Ölüye diyecekler ki: ‘Rabbin kim, peygamberin kim, imamın kim?” Ravi dedi ki: Müfessirler, Büyük Haber’in İmam Ali olduğunda ittifak etmişlerdir. (Menakıb el-Kaºi s.213
www.youtube.com
hz zülkarneyn ve esrarengiz seyahatleri 1. bölüm hz zülkarneyn, yecüc
BU AYETLER HZ ALİNİN VELAYETİNE İNANMİYAN YOLDAN SAPANLAR VE AHLAKSİZ YAŞAYAN ALEVİLERİN SONU OLCAKDİR LAKİN HZ ALİ BUNLARİ ACİKLADİ KİYAMETİ KOPARTACAK HZ ALİ DİR SUR SÜRESİNİ 3 KEZ ÜFLEYECEKDİR , YA ALLAH YA MUHAMMED YA ALİ DİYEN ALEVİYİZ DÜŞÜN VE ÖLÜNCE 3 GÜN ÖLÜLERİN ELBİSLERİ YIKAYIP KURAN OKUTURUZ DEMİ CANLAR HEPİNİZ BİLİYORSUNUZ AMA BUNUN ANLAMİ BİLMİYORSUNUZ
www.youtube.com
kıyamet suresini manasını bilerek ve hissederek okuyor gerçekten çok güzel izleyin mutlaka
Ebû Hamza Sümâlî’den şöyle nakledilmiştir: İmâm Zeynü’l-Âbidin’in (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: “Fâtıma bint-i Esed (r.a), tavaf hâlinde olduğu bir sırada doğum sancısı tuttu. Ardından Kâbe’nin içerisine girerek Hz. Emirü’l-Müminin’i (a.s) orada dünyaya getirdi.“[1]
• Attâb b. Üseyd’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Hz. Emirü’l-Müminin Ali b. Ebî Tâlib (a.s), bi’setten on iki yıl önce, Recep ayının on üçüncü gecesi, Cuma günü, Mekke’de Beytullah’il-Harâm’da dünyaya geldi. Resulullah (s.a.a) o sırada 28 yaşındaydı.”[2]
• Hz. Ali (a.s) Fil yılından 30 yıl geçtiği bir sırada Allah’ın halis ayı Receb’in on üçünde, Mekke’de Beytullah’il-Harâm’ın (Kâbe’nin) içinde dünyaya geldi. Beytullah’il-Harâm’da ne ondan önce ne de sonra başka hiçbir kimse dünyaya gelmemiştir. Allah-u Teâlâ onu yüceltmek, rütbesini yükseltmek ve kerametini açığa vurmak için bu fazileti sadece ona has kılmıştır.”[3]
• Yine şöyle rivâyet edilmiştir: “Resulullah’ın (s.a.a) vasîsi ve onun halifesi olan, adil İmâm, mürşid olan seyyid, en büyük sıddık, vasîlerin efendisi ve muvahhidlerin İmâmı, Ebû’l-Hasan Emirü’l-Müminin Ali b. Ebî Tâlib b. Abdi’l-Muttalib b. Hâşim b. Abd-i Menâf (a.s), Mekke’de Beytu’l-Harâm’ın içinde, Fil yılından 30 yıl sonra, Recep ayının 13. gecesinde, Cuma günü dünyaya geldi. Annesi Fâtıma bint-i Esed b. Hâşim b. Abd-i Menâf’dır. O (Hz. Ali) Hâşimîlerden ilk iman eden kimsedir.”[4]
—————-
[1]- Ravzatü’l-Vâizin, c.1, s.81.
[2]- Bihârü’l-Envâr, c.35, s.7.
[3]- Keşfü’l-Ğumme, c.1, s.59, İrşâdü’l-Kulûb, s.211, İ’lâmü’l-Verâ, s.159, Keşfü’l-Yakîn, s.17 (cüz’î farkla); Emirü’l-Müminin Ali (as)’ın Kâbe’de dünyaya geldiği ile ilgili nakilleri bir çok muteber Sünnî kaynakta da bulmak mümkündür. Biz sadece bir kaçına değinmekle yetiniyoruz: Müstedrekü’s-Sahihayn (Hakim Nişabûrî), c.3, s.483; Nuru’l-Ebsâr (Şeblencî), s.76; el-Fusûlu’l-Mühimme, (İbn Sabbâğ Malikî), s.12; Kifayet-ut Tâlib (Gencî Şafiî), s.406; Usdu’l-Gâbe (İbn Abdurab-bih), c.4, s.31; es-Sîretu’l-Halebiyye, c.1, s.139; Tezkiretu’l-Havass, s.10; Menakıb-u Ali b. Ebî Talib (İbn Meğazilî), s.7.
[4]- Ravzatü’l-Vâizin, c.1, s.76; El-İrşâd, Şeyh Müfid, s.9
İmam Sadık’ın (as) yüceliğine dair çok sayıda kanıt mevcuttur. Tüm şia ve sünni alimleri bunu kabul etmektedir. Büyük alimler ve fakihler Hazretlerinin ilmi azameti karşısında saygıyla eğilerek ilmi üstünlüğünü övmüşlerdir.
Hanefi mezhebinin ünlü lideri “Ebu Hanife”: Ben Cafer b. Muhammed (İmam Sadık)’den daha bilginini görmedim, diyordu.[1]
<<<< Yine diyordu ki: “Mansur” (Devaneki); “Cafer b. Muhammed”(İmam Sadık)’i ihzar ettiğinde beni çağırıp: Halk Cafer b. Muhammed’e hayrandır, onu altetmek için bir takım zor meseleler düşün, dedi. Ben kırk tane zor mesele hazırladım. Mansur “Hayre-Hıyre”de olduğu bir gün beni ihzar etti. Meclisine girdiğimde Cafer b. Muhammed’in Mansur’un sağında oturduğunu gördüm. Onu gördüğümde azamet ve ululuğu beni öyle etkiledi ki, Mansur’u gördüğüm de hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştım. Selam verdim, Mansur’un işaretiyle oturdum. Mansur, (İmam) Cafer’e dönerek: Bu Ebu Hanife ‘dir, dedi. Onu tanıyorum, diye cevapladı (İmam Sadık). Sonra Mansur bana dönerek: Ey Ebu Hanife! Meselelerini Ebu Abdullah (Cafer b. Muhammed) ‘a sorabilirsin, dedi. Ben meselelerimi birer birer sormaya başladım. Sorduğum her mesele hakkında: Bu konuda sizin inancınız şudur, Medinelilerin inancı şöyledir ve bizim inancımız böyledir, buyuruyordu. Bazı konularda bizimle, bazı konularda Medinelilerle aynı görüş sergiliyordu. Böylece kırk meselenin tamamını sordum hepsini de yanıtladı. Konuşmasının bu noktasında Ebu Hanife, İmam Sadık (a.s)’ı işaret ederek: O; halkın en bilgini, fetvalarda ve fıkhi meselelerde halkın ihtilafını en iyi bilen kişidir, dedi.[2] >>>>
Maliki Mezhebi’nin lideri “Malik” diyor ki: Bir süre Cafer b. Muhammed’in yanına gidip geliyordum. Yanına her gittiğimde; onu ya namaz kılıyor, ya oruç tutuyor veya Kurân okuyor, görüyordum. Abdestsiz hadis söylediğini hiç görmedim.[3] İlim, ibadet ve takvada Cafer b. Muhammed’den daha üstününü hiç bir göz görmemiş, hiç bir kulak duymamıştır. Ve hiç bir beşer böyle birisini hatırlayamaz.[4]
“Şeyh Müfid”bu konuda şöyle yazıyor: Ondan o kadar çok ilim nakledilmiştir ki, bütün halkın dilinde söylenir olmuş, ünü her yere yayılmıştır. Aile efradının hiç birisinden ondan nakledildiği kadar ilim ve bilgi nakledilmemiştir.[5]
İbni Hacer Haytemi yazıyor ki: Ondan o kadar çok ilim nakledilmiştir ki; bütün herkesin virdi olmuş ünü herkese yayılmıştı. Yahya b. Saîd, ibni Carih, Malik, Süfyan-ı Sevrî, Süfyan b. Uyayne, Ebu Hanife, Şo’be ve Eyyüb Sicistani gibi meşhur (Hadis ve fıkıh) alimleri ondan (İmam Sadıktan) bir çok rivayet nakletmişlerdir.[6]
Üçüncü asrın ünlü alimlerinden “Ebu Behr Cahiz” diyor ki: Cafer b. Muhammed’in ilmi ve bilgisi bütün dünyayı doldurmuştur. Ebu Hanife ve Süfyan-ı Sevri’nin onun öğrencisi oldukları söyleniyor ve bu ikisinin onun öğrencilerinden olması ilmi yüceliğini isbat etme hususunda yeterlidir.[7]
“Seyyid Emir Ali”, Emevi hilafeti döneminde ortaya çıkan mezhebi fırkalar ve felsefi eğilimlere değinerek şöyle yazıyor:
Dini görüşler ve fetvalar sadece seyyidler ve Fatimi şahsiyetler nezdinde felsefi renk edinmişti. O dönemde ilim yayılmaya başlamış, tartışma ve araştırma ruhu harekete geçirmiş, tüm toplantılarda felsefi konuşmalar, tartışmalar revaç kazanmıştı. İtiraf etmek gerekir ki; bu fikir hareketinin öncülüğünüde Medine’de çiçek açmaya başlayan ilmi havza üstlenmişti. Bu havzayı Ebu Talib oğlu Ali torunlarından “Sadık” lakabıyla anılan İmam Cafer kurmuştu. O, faal bir araştırmacı ve büyük bir düşünürdü. O dönemin tüm bilimlerini en iyi bilen biriydi ve İslam’da temel felsefi okullarını ilk kuran odur.
Onun ders toplantılarına, sadece; sonraları fıkhi mezhepler kuran kimseler katılmıyordu, uzak illerden, filozoflar ve felsefe öğrencileri de bu derslere katılıyordu. “Basra” felsefe okulunun kurucusu “Hasan Basri”, Mu’tezile mezhebi kurucusu “Vasıl b. Âta”da İmam Sadık (a.s)’ın öğrencilerinden olup onun ilmi pınarlardan, kana kana sîrab olmuşlardır.[8]
Ünlü tarihçi “İbni Hallikan” da şöyle yazıyor:
O (İmam Sadık), İmamiye mezhebinin on iki imamından biri olup Peygamber (s.a.a) ailesinin büyüklerindendir. Sözlerinin dürüstlüğü, doğruluğu sebebiyle kendisine “Sadık”diyorlardı. Onun fazilet ve ululuğu açıklamaya gerek duyulmayacak kadar meşhurdur. Ebu Musa, Cabir b. Hayyan Tarsusî onun talebesiydi: Cabir, bin yapraktan (iki bin sahife) ve beş yüz risaleden oluşan ve tümüyle Cafer Sadık’ın öğrettiklerini içeren bir kitap yazmıştır.[9]
————————
[1] Tezkiretü’l-Hifaz, Muhammed Şemseddin Zehebi, Beyrut Baskısı, C.1, S.166.
[2] Beharü’l-Envar, Meclisi, C.47, S.217 – el-İmamü’s-Sadık ve’l-Mezahibü’l-Erbaa Esed Haydar, Beyrut 2. Baskısı, C.4, S.335.
[3] Tehzib et-Tehzib, İbni Hacer Askalani, Beyrut 1. Baskı, C.1, S.88.
[4] Esed Haydar, aynı kaynak, C.1, S.53.
[5] el-İrşad, orijinal metni, S. 270, Türkçe Tercümesi, S.323.
[6] es-Sevaikü’l-Muhrika, Kahire 2. Baskı, S.201.
[7] Esed Haydar, aynı kaynak, C.1, S.55.
[8] Muhtasari-l Tarihi’l-Arab, Âfif el-Baalbekki, Beyrut 2. Baskı, 1967, S.193.
[9] Vefiyatü’l-A’yan, Tahkik; Dr. İhsan Abbas, C.1, S.327
Ebû İshâk Sübey’î’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Bir Cuma gününde ben babamın boynuna binmiştim ve Emirü’l-Müminin (as) kollarını hareket ettirdiği halde hutbe okuyordu. “Babacığım dedim, Emirü’l-Müminin’i (as) hararet mi basmış?” Babam “Hayır dedi, ne hararetten dolayıdır, ne de soğuktan; gömleğini yıkamış, başka bir gömleği de olmadığı için kollarını sallayarak gömleğini kurutmaya çalışıyor!” [1]
Esved ve El-Kame’den şöyle rivâyet edilmiştir:
“Emirü’l-Müminin’in (as) yanına gittik; önünde hurma yaprağından örülmüş bir tepsi vardı, tepsinin üzerinde de arpa kabuklarının gözüktüğü bir veya iki arpa ekmeği vardı. Ekmekleri (kuru olduğu için) dizinde kırıyor ve tam ezilmemiş tuzla beraber yiyordu. İmam’ın Fizze ismindeki hizmetçisine dedik ki: “Neden şu unu Emirü’l-Müminin’in için eleyerek (pişirmedin)?” Fizze cevabımızda şöyle dedi: “O güzel ekmek yesin de vebali benim boynumda mı kalsın?!” Bu cevaba Ali (as) tebessüm etti ve şöyle buyurdu: “Unun elememesini ben emrettim!” “Peki neden ya Emire’l-Müminin?” diye sorduğumuzda şu cevabı verdi: “Bu, nefsi daha iyi ram eder ve mümin bana uyar ve ben de (bilahare) arkadaşlarıma kavuşurum!”[2]
Süveyd b. Gafele’den şöyle nakledilmiştir:
“Ali’nin (as) yanına gittim. Bir de baktım ki oturmuş; önünde de bir kabın içerisinde ekşidiği kokusundan anlaşılan biraz ayran elinde de üzerinde arpa kabukları gözüken bir parça ekmek var. Ekmeği eliyle kırıp ayranın içine atıyordu. Bana “Yaklaş da ekmeğimizden sen de ye” buyurdu. Ben de ‘Orucum’ dedim…”[3]
Yine rivâyet edildiğine göre; bir gün Ali (as) bir kasabın yanından geçiyordu. Elinde iyi bir et vardı. Hz. Ali’yi (as) görünce “Ya Emire’l-Müminin dedi, bende iyi et var, ondan satın alır mısın?” İmâm (as) “Verecek param yoktur” buyurdu. Kasap ben sabredebilirim ya Emire’l-Müminin’ deyince, Ali (as) “Ben de et yememeğe sabredebilirim!” buyurdu.”[4]
Hz. Ali’nin (as) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“(Kendisini kastederek) şu gördüğünüz emiriniz, dünyanızdan iki parça elbiseyle yetinmiştir; sene boyu et yemeği yemez ve sadece kurbanlık hayvanın ciğerinden biraz almakla yetinir!”[5]
——————–
1-El-Ğârât, c.1, s.98.
2-Mecmûat-u Verrâm, c.1, s.48, İhkâkü’l-Hak, c.8, s.277.
3-İrşâdü’l-Kulûb, s.215.
4-İrşâdü’l-Kulûb, s.119.
5-İhkâkü’l-Hak, c.8, s.289.
—————————-
Hz. Ali (a.s) defnedildiğinde cenaze töreninde hazır bulunan herkesi derin bir üzüntü ve hüzün sarmış herkes ağlamaya başlamıştı. Bu sırada orada bulunan ve iyi hatip olan Sa’saa b. Suhan,[3] yüreği hüzün ve kederle dolu bir halde ağlayarak kabrin toprağından bir avuç alıp başına serper ve elini kalbinin üzerine koyup çok sevdiği bu insanın mezarı başında ona içini dökerek şöyle der: “Ne mutlu sana… Saadetle yaşadın, saadetle de göçüp gittin dünyadan. Allah’ın evine geldin dünyaya gelirken… Allah’ın evinde doğdun, Allah’ın evinde de şehit oldun nihayet… Ey Ali! Ne de büyüktün sen; ve bizler senin karşında ne kadar da küçüktük gerçekten… Allah’a yemin ederim ki eğer insanlar senin gösterdiğin yoldan gitmiş olsalardı nimetler (maddi ve manevi) yukarıdan (ilahi) ve aşağıdan (tabii) kaynayıp dökülürdü onlara… Fakat ne yazık ki halk, kıymetini bilemedi senin… Sana uyacakları, buyruklarına göre amel edecekleri yerde üzdüler seni, yüreğini kana boğdular, sonunda da işte bu hale düşürdüler, öldürüp toprağın bağrına verdiler seni…”
Vela havle vela kuvvete illa billah’il aliyyil azîm.
(Yüce ve ulu Allah’a dayanmayan hiç bir güç ve kuvvet yoktur.)
———————-
[1]- Nehc-ül Belağa, Hutbe: 59.
[2]- Hz. Ali’nin şahadetiyle (h: 40) Hz. Cafer Sadık’ın (a.s) şahadeti (h: 148) arasında 108 yıllık bir zaman süreci vardır.
[3]- Cahiz’in el-Beyan vet-Tebyin adlı eseri.
BİLİNMİYEN BİR GERCEK VARDİ HZ ALİ S.A ÖLMEZDİ DÜNYA VAR OLDUKCA HZ ALİ S.A VAR OLDUGUNU HAKİKATA ERENLER BİLİYORDU KİYAMET KOPTUNDA BUNU ANLAYACAKLAR
Âdem,oimamın nuruile bütün ilahi isimleri bildi.Şit,kendinde Ali'nin nurunu gördüve yüksek alemi öğrendi.Nuh,kendinde yüksek menzile ulaştırıncaya kadar,istediğinihep ondan buldu.Gene ondandırki kurtuluşa eren Nuh,dehir de gayret tufanınıbulduda beladan kurtulmuş oldu.Halil Peygamber,dostluklaonu andıda,ateş ona al lale oldu Nemrut'un ateşi,oAllah'ın dostunahep gül,nesrin, lale oldu. Gene o idi ki, keyfiyle kendi koyununu İsmail'e kurban etti
Resulullah sallallah'u aleyhi ve âlih buyurmuştur ki: "Allah'a andolsun ki kim Ehlibeytimi severse, Kevser havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar Allah Teala ona bir nur verir; kim de Ehlibeytime buğzederse, Allah Teala kıyamet günü onunla arasına bir perde çeker.
" Şevahid-ut Tenzil, c.2, s.310/947